"A moment of realization is worth a thousand prayers"

20180713

Otuz Birinci Mektup: Yaşa Yaşa, Yaşa Yaşa




11.07.2018/19:08 - İstanbul

-        Some day, we will all die, Snoopy!
-        True, but on all other days, we will not.

Her şey ölmek yerine yaşamayı düşününce oluverdi: Durup dururken her bir şeyin kabak tadı verdiği ve kimselere haber vermeden uçup gitmek istediğim sabahlar girdi hayatıma, bana çok yabancıydı. Nefesimin kesildiği noktaya kadar direndim. Gözyaşlarıyla bedenimden ayrıldım sonra. O gün gözlerimin içi yeniden parlayıverdi, yeniden hastane kapısında yaşlı bir teyzeden beş dakikada hayatın sırrını öğrendim. Herkes yeniden teşekkür edecek kadar kibar oluverdi. Bir meyhanede başka kıtadan gelen yolcularla dans edebilecek kadar sarhoştu gönlüm yeniden. Bir baktım yaşıyorum yeniden.





Sevgili Okuyucu,

Okuduğun dizelerle ‘ölmeme günü’nde şairlerle rakı tokuşturmanın özlemini çektin mi hiç? Ya da yirmili yaşlara adım atınca Beat kuşağına selam çakıp yollara atmak istedin mi kendini? Kiminizin yaşı yetmedi, kiminizin ruhu çoktan çekildi gitti. Birileri ise bir evde, bir meydanda, bir bahçede, bir sokakta ruhunu buldu. 

Beşiktaş’ın karşısına bina almayarak ferahlıkta bir adım öteye geçen bir evde buldu kendini birileri. Birileri ilk kez adım atmıştı bu eve, birileri çok kez adım atmıştı hafızalara kazınan, bu evde birileri yuva kurmuştu...

Kendi ruhlarını müzikleriyle anlatmaya hevesli üç kişi salonun ortasına geçiverdi.  Karşılarında hayattan ve müzikten keyif almaya meraklı dostlar, sevdicekler, uzak yollardan gelenler... Komşulara bu gece müzikle ruhların özgür bırakılacağı haber edildi. Eve gelen misafirler için çalınacak parçalar kadar özenilmiş sürahiler dolusu bir içki kondu masaya. Kahkahalar doldurdu odayı.

Odadaki herkesin bir hikayesi, o odada olmasının sebebi konuldu ortaya. Sonra her parçanın hikayesi... ‘Müzik mi hikayeyi doğurur, hikaye mi müziği?’ diye düşünürken buldu kendini birileri. Yılları aşıp gelen Rus yapımı bir fotoğraf makinası eşlik etti sehpada duran bilmem kaç megapiksel kameralı akıllı telefona. An’lar kaçırılmadı lakin. 

Notalar çalındı kulaklarına, ‘Hayatının geri kalanıyla ne yapıyorsun?’ dedi parça. Şarkının hikayesi, şarkının o gün orada o parçalar arasında çalınmasının da hikayesi anlatıldı. Bir odada birileri ruhunu özgür bıraktı sonra, kalbine ulaşan titreşimler yetti ona. 

Her parçanın bir hikayesi vardı, her hikayeyi anlatan notaları bir araya getirdi parmaklar.  Herkesin derinlerindeki bir hikaye dile geldi bilmeden.

Müzik durdu sonra, kelimeler uçuştu havada. Tatlı sohbetler zamanı genişletti. ‘Saat daha dokuz mu?’ diye şaşırdı herkes. Herkes herkesle konuştu. Herkes ritme yenik düşüp dansa doydu. Zaman geçmez oldu, zaman geçmez olsun istediler. Ölmemeye kaldırdılar kadehleri. Üç kişiyi yan yana getiren ve diğerlerini o üç kişinin etrafına toplayan müziğe içtiler sonra.

Galaksinin içindeki önemsiz bir noktada, galaksinin geri kalanı yokmuşçasına yaşadı birileri. Ruhunu teslim etmemiş olanlar bu dünyaya hediye edilen şairlerin, müzisyenlerin ruhlarıyla karşılaşıp o gece, bir evin salonunda zamanı durdurmayı başardılar. 

Ölmemek üzere...

No comments: