01.07.2015-16:38 / İstanbul
İlk gözlüğümün reçete edilmesinden bu yana yaklaşık on beş
yıl geçti. On beşinci yılın şerefine, on
beş yıldır kullanmadığım kadar kullanır oldum; çünkü gözlerimin kafası karıştı.
Okumayı unutmaya, harfleri karıştırmaya başladı. Görüntüler birbirine girdi. İnsan
soyundan olmamdan ötürü yüz seksen derecelik bir görüş açım vardı. Yok oldu.
Dik açıyla bakmadıkça göremez oldum. Gözlerimi daha çok kapatır oldum, fiziksel
olarak görme yetim azalabilirdi; lakin kafamın içinde hala görülmeyi bekleyen
yeni renkler vardı. Bakış açım önemsizdi; ister dik, ister yamuk nasıl bakarsam
bakayım ne görmek istiyorsam onu görüyordum. Gözlerimi sonsuza kadar kapatmaya
karar verdim. Kapattım. Renklere veda eden, herkesin birbirine girip kendini
kaybettiği zahiri dünyayı kafamdan çok uzağa fırlattım. Zihnimdeyim, yalnız,
görmek istediklerimle.
Sevgili okuyucu,
Kafamın içinde bir big bang patlamasına şahit oldum. Aklım ermeye yeni
başlamıştı. Karanlık bir dehlizdi ve her gelen çöpünü bırakıyordu. Taşıyamaz olmuştum. Taşıyamadıkça uykuya
teslim oldum. Geceleri on bir saati bulan uykuma, gündüzleri üçer saat daha
ekledim. Taşımak zorunda kalmıyordum böylece.
Uyku saatim artmıştı, ama herkesin dünyadan el ayak çektiği
saatlerde gözümü açıp izledim. Çöp atacak kimse yoktu. Görmek istedim. Onlar
uyurken, her şey benim gördüğüm gibiydi. Gece uyandığımda pencerenin dışında
beni gözetleyen başka biri vardı. Gördüğüm farklı bir şekle bürünmüş, nefes
alan bir canlıydı. Dört ayağı üzerindeydi, gözleri parlaktı. Korktum. Uyudum,
sabah onlara sordum. Kediymiş adı, ben de insanmışım. Aramıza uçurumlar
koydular, uzunca bir süre sevemedim kedileri. O sırada onlar bana ikimizin de hayvan
olduğunu anlatmamıştı ki! Yıllar sonra kendi
gözlerimi gördüğümde, tıpkı onun ki gibi parlak ve ürkütücü olduğunu fark
ettiğimde anladım bunu.
Korkunun hükmü kısa sürdü, yine bir gece uyandım. Her zaman
ki gibi yüz üstü yatıp, uyuduğum salonu izlemeye başladım. Karşımda cansız bir
beden vardı. Uykudaydı. Zararsızdı.
Eşyaların hiçbir anlamı yoktu o sırada. Sadece ben ve cansız görünen, lakin
nefes almaya devam eden bir beden. Gördüm. Onun kafasındaki çöplüğü gördüm. Benden dört
yıl kadar önce düşmüştü buralara, daha zor olmalıydı o kafayı taşımak.
Taşıyordu, çünkü farkında değildi taşıdığı yükün. Birileri çıkıp da tekrar eden
bir sesi duyup duymadığınızı sordu mu hiç? O ana kadar farkına varmadığınız
sesi duymaya başlar ve rahatsız olursunuz. Birileri çıkıp ona söylemedi hala, söylediği
anda kaldıramayacağı bir ağırlık hissedecek omuzlarının üzerinde.
O gece onların da bilmediği bir şey oldu, bir gümbürtüyle
birlikte sarsıldım yatağımda, onlar da sarsıldılar. İlk aklımdan geçen şey öyle
basitti ki: Bu sarsıntının sebebi ancak ve ancak, apartmanın önündeki dev demir
yığınının, elektrik direğinin devrilmesi olabilirdi. Öyle sandım. Onlarla
birlikte kendimi bahçede buldum, beş dakika kadar konuşturmaya çalıştılar beni.
Korkudan sandılar. Oysaki karşımda daha
önce hiç görmediğim ve o günden beri de şahit olmadığım bir evren vardı.
Gökyüzü karşımda soyunmuştu. Gördüm. Kamaştı gözlerim. Aydınlıktı.
Booooom! Kafamdaki kara dehliz o aydınlığa yelken açtı. İlk
kez görebildim içini. Yalnızca beş dakika sürdü. Beş dakikada omuzlarım bir kuş
tüyünü taşır olmuş, gözlerim görüntüleri kendisi yaratır olmuştu. Sonra onların
arasına döndüm. Bundan da hiç bahsetmedim. İlk gözlüğüm o günden 2 yıl sonra
reçete edildi. Kullanmadım. Kafamın içindeydi her şey. Görüyordum. Ses etmedim. Hayal gücümü geniş kabul ettiler, onların da
görebileceği her şeyi sadece ben gördüğüm için.
Aradan on beş yıl daha geçti, gözlükleri kondurdular gözüme.
Artık hep kalacak diyorlar. Ben kafamdaki gerçek görüntüleri bırakıp zahiri dünyaya dönemem. Görmeye tahammülüm yok.
Göremiyorum da sanırım. İkiden fazla boyutu olan bir dünyada, üç boyutlu göremeyen gözlerle gördüklerim
sadece zahiri. Gerçek değil.
Zahiri dünyayı görebilecek güce sahip gözlüklerim burnumun
hemen üstünde, fakat gözlerim kapalı. Görüyorum. Bir evren. Yer çekimi yok.
Yalnızım. Gördüğüm kadarım. Kafam boş. Hafif. Renkli. Hareketli. Görüntüler sonsuz. Ses yok. Dokunmak yok. Bedenim
yok. Sadece renkler dans ediyor. Sürükleniyorum.
Gördükçe göresim geliyor. Açmıyorum
gözlerimi. Hiç.
Ölmemek üzere…
No comments:
Post a Comment