05.08.2015 – 09.12 / İstanbul
Canım
çok sıkılıyor. Karşımdaki insan balık elbise giyebilmek için yiyemediği
börekleri anlatırken tabi ki dinlemiyorum. Ona bakarken aslında sağ kulağını
sıyırıp geçen bakışlarım binanın köşesindeki üç çekmeceli masaya takılıyor.
Neden orada? Üç çekmecesi varken de ona masa mı diyoruz? Dememeliyim. Yeni bir
adı olmalı. En azından masanın önünde ne için kullanıldığını anlatan bir
belirteç –‘çalışma’ masası gibi- olmalı. Neden orada olduğunu bilmiyorum.
Sadece duvarlara tıkılmadığı için ona ‘açık hava masası’ demeye karar
veriyorum. Sadece hava alıyor. Üzerinde ahşap dokusunu gizleyen tek bir örtü
yok. Ne örteceğini düşünmüyor.
Sevgili
okuyucu,
Daha
önce de söylemiştim dinleyemiyorum. Dinlemem için hikaye vermelisin. Balık
elbiseyi giymek ya da giymemek onun için varoluşsal bir meseleyken tüm
cümlelerini yutturup sormak istiyorum: “Sen hiç ateş böceği gördün mü?”. Şu an
yazma sebebim o soruyu soramamış olmak. (bknz: toplum kuralları sayı:7,
sayfa:12, madde 3: Görgü kuralları gereği karşınızdaki insanın sözünü
kesmeyiniz. / Meali: Kafanızdan her ne geçerse geçsin, o çenenizi tutup
dinliyormuş gibi yapın.)
Bu
soru hiç izleyemediğim bir oyunun adı aynı zamanda. İzlemedim, ama ismini
unutmam. Popüler kültür böyle bir şeydir. Unutamazsın. Popüler bir şeylere
şimdilik dokunmuyorum. Ben bu soruyu gerçekten ona da sana da sormak istiyorum:
Sen hiç ateş böceği gördün mü? Ben gördüm.
Bizim
apartmanın bahçesinden bodruma inen merdivenlerde toplanmışlardı. En çok da
bodrumun giriş kapısına yığılmışlardı. Bodrumun o siyahtan da kara girişini
yutup yerine turuncu bir aydınlık koymuşlardı. Bir daha hiç göremedim. Bodrum
katına dair iki anımdan biridir. Söz konusu mekan ateş böcekleri ve rüyalarımda
o merdivenin olduğu boşluğa düşüşlerim sayesinde beynime kazınmıştır.
Herkesin
hayatında bir kere bile olsa rüyasında yüksek bir yerden düştüğünü görmüşlüğü
vardır. Ben hep gördüm. Bu da çocukluğuma dair hatırladığım iki rüyadan
biridir. (Eğer bu sefer de ölmezsem, rüyalarımdan başka bir intihar
teşebbüsümde bahsedeceğim.)
Ben
çocukluğum boyunca rüyalarımda o bodrum girişine giden merdivenlere çakıldım.
Aynı anda da yataktan yere çakıldığım çok olmuştur. Sürekli düşüp durunca
annemler yer yatağında misafir etmeye başladı beni. Bu sefer de ayaklarım yer
çekimine galip gelip sağımdaki solumdaki yatakların üstüne fırladı. Annemin
karabasanıydı her gece karnında bulduğu baldırlarım. Bu da bu yazının konusu
değil, ayrıntılarla baymayı sevmekten vazgeçemiyorum.
Ben
ateş böceği gördüm. Ben sessizce karşımdakinin konuşmasını izleyen ve alay
ettiğini hissettiğim açık hava masasını da gördüm. Bir gece sonra da rüyamda o
bodrum katındaydı açık hava masası. Üstüne düştüm. Ben hiç o güzelim bedenimi
örtecek çirkin elbiseleri düşünemedim. Ben hala o rüyayı düşünüyorum. Ben yeni
tanıştığım, kuralları yıkan her cismi ve canlıyı rüyalarıma koyuyorum. Açık hava
masasının hikayesini düşünüyorum. Yıllarca düştüğüm yerde beni karşılayanların
sadece ateş böcekleriyken, yirmiye yakın yıl sonra beni ilk kez bir masa
karşılıyor. Neden orada? Düşünüyorum. Hikayemin değiştiğini biliyorum.
Ben
ateş böceği gördüm. Ben açık hava masası da gördüm. Geçen gece rüyamda hayatımı
kurtardı. Yeni bir hikayenin başlangıcıydı. Sonunu görmek için yaşamalıydım.
Ölmemek
üzere…
No comments:
Post a Comment