"A moment of realization is worth a thousand prayers"

20150728

On Yedinci Mektup: Körlüğe Direnen Aynalar

                                                         
                                                                                                                 24.07.2015 – 17:17 / İstanbul

Dünyadaki en sevimsiz yaratık türü olarak doğmak kimileri için en büyük talihsizlik kimileri içinse dünyayı yönetme yetkisiydi. İlk gruptakiler bu çirkinliklerini kapatmak için kendileriyle bir barış anlaşması imzalamış ve kendilerini dünyaya adamaya karar vermişlerdi. Gücün farkına varan ikinci gruptakilerse sevimsizliklerine sevimsizlik katarak, çevrelerinde olan biten her şeyi kontrol etmeye çalışıyordu. Önce karşısındakini parmak uçlarıyla kavrayıp zihnindeki bütün canlı düşünceleri kemiriyor, yerine kendi çirkin tohumlarını ekiyordu.  Lakin yine de bütün dünyayı yönetmeyi başaramamışlardı; çünkü körlüğün salgın olduğu ve tüm beyinlerin uyuşturulduğu bu dünyada aynaya bakmaktan vazgeçmeyen canlılar vardı.  Aynadakini sevdikçe körlüğe karşı koyan, kontrolü imkânsızlaşan canlılar…


Sevgili okuyucu,

Sen duymuyor musun? Görmüyorsun da anladığım kadarıyla. Şaşkınlığımı mahzur gör. Her şey öyle aşikar ki aklım almıyor göremeyişini.  Keşke görebilsen, keşke görebilsen de kafamı kemirenleri üzerine salıversem. Düşüncelerimiz birlikte savaşsa her gün yeni bir neslin uyuşturulmaya çalışıldığı bu dünyada.

Korkarsın bilirim, hatta görürsün de görmedim dersin.  İtiraf zor şey,  hele ki söz konusu gördüklerinse.  Gördün sayın okuyucu, itiraf et. Gördün. Duydun. Bildin. Korka korka, gizlice öğrendin.  Kaçmak istedin. Kaçamayacağını anlaman çok uzun sürdü. Aramıza hoş gelemedin bir türlü. Öğrendiklerini hiç duymamış gibi yapmasaydın, çok da mutlu olacaktık birlikte.

Hata yaptın. Artık onlar bildiğini biliyor. Bunu gizleyemedin. Üstüne üstlük ayyuka çıktıktan sonra da bu tarafa adım atacak cesareti bulamadın. Arada kaldın. Hayatımda en tahammül edemediğim şey: Belirsizlik, arada kalmışlık. Bu hisle nasıl nefes alabiliyorsun? Kötülüğün bedenimde, ruhumda hüküm sürmesine sebep olan o hisler… Öyle bir kötülük ki belirsizlikten kurtulana kadar kendime, çevremdeki canlı ve cansız tüm maddelere hayatı zehretmişimdir.  Bunu da yapamazsın. Şu anda zehri zerk eden sadece sensin.  

Bak aynaya, korkulacak tek şey orada.  Üstelik o ki en muhtaç sana, farkında değil misin? Onu bu denli canavara dönüştürenin sen olduğunu bilmez misin?

Nereden bileceksin ki ah okuyucu! Onu hiç sevmedin. Bir barış anlaşması imzalamayı denesen fena mı olurdu? Sense onun yerine, başkalarına inanmayı yeğledin. Kırıldı, gücendi. Kırıldıkça, korku saçtı. Kırıldıkça nefreti zerk etti içine. Sen aynaya bakınca ondan nefret ettin, oysaki bu onun nefretinin yansımasıydı.  O yansıyan nefreti üzerinde taşımamak için dünyaya saçtın. Her şeyden biraz nefret ettin:  Aynadakinden, etrafındaki canlılardan, pencerene vuran güneşten, yaz yağmurundan, kitaplardan, kölesi olduğun o seni uyuşturanlardan da…

Onlar ki bu korku ve nefret sayesinde güçlerine güç kattı. Korkun ve nefretinle güçlerine güç kattın.
Artık korkma, korkma da geç bu tarafa. Gel şöyle yamacıma, soyun dökün, otur yatağıma. Karşına bak.  Her gün sabah ilk selamımı ona veririm. Akşam onu görmeden uyuyamam.  Saatlerce oturup onu izlediğimi de bilirim. Otur, istediğin kadar otur.  Işığın o güzel kalbini kırmayıp, olduğu gibi yansıtmak için icat edilmiş olanın karşısında otur. Yaklaş. Çırılçıplak bedenini izle. Yüzüne bak. Konuş onunla. Yüzleş. Başkasını görmesin gözün.  Tanı onu. Dokun.  Her bir hücresine dokun. Hisset. Sev onu.

Onu sevdiğin vakit ne körlük esir edebilecek zihnini ne de korku ve nefret sana karşı koyabilecek. Sadece sen olacaksın ve sadece senin hükmedebildiğin zihnin.

Ölmemek üzere…

No comments: