"A moment of realization is worth a thousand prayers"

20161113

Yirmi Altıncı Mektup: Kapı Açık



                                                                                                        13.11.2016-19:20/İstanbul


Yirmi altıncı mektubumu, yirmi altıncı yaşıma yeni veda etmişken yazıyorum. İlk intihar mektubumdan bu yana bir yıl, yedi ay, yirmi gün geçti. Ve ben yirmi altıncı kez akıl sağlığımı korumak için  masanın başında, kendimle baş başa oturuyorum. Harfler tek arkadaşım oluyor. Kelimelerden medet umuyorum. Yazamadığım intihar mektuplarını bir bir aklımdan geçiriyorum.  Her defasında yazsaydım yüzlerce mektup olur muydu? Yirmi altı yılın yaklaşık yüzde altılık bir kısmında aynı düşünceye kapılıp bu kadar mektup yazdıysam, yirmi altı yılda kaç kez bu düşüncenin pençesinden kurtulmuşum? Kurtulmuş muyum? Kurtulduğumu sanırken en büyük kötülüğü mü yapmışım kendime?

Weeping Woman, Picasso, 1937




Sevgili okuyucu

Kapım çalınıyor. Kapım durmaksızın çalınıyor. Kapımı çalıyorlar. Kapımı durmaksızın açmıyorum.  Duymazdan gelip, bu satırları yazmaya devam ediyorum. O adamı hayal ediyorum, kapısını yıllar önce açan o adamı. Kapı dışarı etmeye çalışıyor onları. Kapı çalmaya devam ediyor. Adam,  kapı dışarı etmeye uğraşıyor, adam kapı dışarı edemiyor.  Pat! Pat! O kapı açılacak, istesem de istemesem de. Şarkı söylüyorum,  ele geçirilmeden önce son kez kendi sesimi duymak istiyorum. 

Korkmuyorum sayın okuyucu. Korkuyorum sayın okuyucu, fakat kendim için değil. Senin için korkuyorum; çünkü sen benim için endişelenmeye başlayacaksın.  Bağırışlarımı duymayacak; kapılarımı kırıp beni ele geçiren, beynimi kemirenleri asla göremeyeceksin. Aklının ucundan bile geçmeyecekler. 

Sesler yönetecek zihnimi, hala kapıdan içeri almamakta direndiğim sesler. Saniyeden bile kısa bir zamanda aynı bedene başka bir zihin hükmedecek. “İki farklı insanla konuşuyorum sanki.” cümlesini duymak başta acı verse de, kontrolü kaybettiğimi yüzüme vuran bu cümle kulaklarımda eriyecek. Her şey başa dönecek.  Olmadık bir anda kontrolü yeniden kaybedeceğim. Yorulmaya başlayacağım. Onca yolu defalarca gidip gelecek ve bunu o kadar hızlı yapacağım ki sen uçlarda gezindiğimi sanacaksın.

Oysaki her şey ince ince düşünülecek: İki ayrı zihin kendisine iki ayrı yol seçecek. İki ayrı zihne mahkum edilen tek bir dil . Söyleyeceklerini bilincin süzgecinden geçirmeyecek.  Bilir ki süzgeçten geçirmeye kalkarsa,  diğer zihin zaman kaybetmeden içindekileri dile getirecek.  Sırayla ne varsa ortaya dökecek.

Bense  hayatımın en mutlu anlarıyla buluşacak, tanrı olduğum birkaç metrekarelik bir evrene hükmedeceğim. 

Evrenime hoş geldin sayın okuyucu!

Ölmemek üzere...


No comments: