"A moment of realization is worth a thousand prayers"

20150708

On Beşinci Mektup: Yaşasın Hikayelerimiz

                                                                                                             08.07.2015 – 19:50 / İstanbul

Her şeyin tek kişilik olduğu bir dünyada olduğumu bana hiç kimse anlatmadı.  Hep bir başkasını aradım, oysaki aşk tamamen bir şahsa aitti ve onun hislerinden ibaretti. Sonra çift kişilik yataklara safça inandım mesela. Ta ki uykuya dalarken beynimi işgal eden düşüncelerin sadece benim uykularımı kaçırdığını fark edene kadar. Nerede kimle uyursam uyuyayım, her zaman tek kişilik bir yatakta tavanın sıvasına takılacaktı gözlerim. Sonra isyan ettim tabi. O zaman neden bilmem kaç milyar insandık ve neden yalnız yaşamak yerine; aile olmayı, arkadaşlıklar kurmayı, toplum olmayı seçmiştik? Toplu intihardı bu. İntiharı seve seve kabullenmiş bir toplumda intihar etmem çok da sıradan olacaktı. Dirilmeyi koydum kafama: Hikayeler, hikayeler can verebilirdi bana.


Sevgili okuyucu,

Sosyal bir varlığım senin gibi. Yanında, karşısındayım her gün onlarca insanın; lakin bir kısmının kabullendiği, bir kısmının da henüz hiç farkına varmadığı üzere sadece fiziksel bir varlık benim ki.  Söylenenlerin yarısı kulaklarıma ulaşamadan erir gider. Çoğunlukla etraftaki başka kelimelere açıktır. Gözlerim etrafını süzer, kulaklarım bir daha hiç duymayacağı hikayeleri toplar. Heyecanlanırım. Karşımdakiler onlar için sanır, o yüzden renk vermem.  Öğrenirim, herkesin kendi hikayesini duymaya can atarım. Biriktiririm. Bazen sadece karşımdakini de dinlerim sırf hikayesini söküp almak için.

Hiçbir açıklaması yok bu ikiyüzlü davranışımın. Hep böyleydi. Başlangıcı yok.  Sonu da gelmeyecek. Nereden mi biliyorum? Dün gece yalnızdım ve sigara dumanını penceremden havaya savurdum, dumanı gören hikayeler akın etti pencereme. Kelimeler eşlik etmişti dağılan dumana. Duman savruldu gitti, onlar kaldı. Yalnız değildim. Garip bir huzur eşlik etti bu ana. Tek bir insan sesi yoktu, kelimeler vardı. Artık hikayeler benimdi. Hepsi bana aitti. Tek kişilikti. Ağzımdan çıkacak her sesle, parmaklarımın ucundaki harflere dokunarak ben yaratacaktım onları. Yalnız değildim. Sonsuza kadar hikayeler peşinde koşacağımı  bilir oldum böylece.

Yalnız değilim. Yalnız değilsin, ama tek kişilik her şey. Aynı salonda, bilmem kaç arkadaşınla beraber izlediğin oyun tek kişilik, sana özel. Yanında arkadaşın, önünde sahne. Aynı kelimelerle karşı karşıya; lakin hikayen başka, tecrübeyle sınadıkların başka. Bu yüzden aynı kelimeler savrulsa da üzerinize, senin duyduğunla onun ki bir olamaz. Kelimelere sarıldığında yalnızlığın kayboluverir. Yine de tek başınasındır.

Bunu ne zaman fark edeceksin bilmiyorum. En kolayı senin hikayene çok benzeyen bir film bul ve koca sinema salonunda kimsecikler olmadan izle. Gözyaşlarına boğul.  Kendin için ağlamayı kestikten sonra içinde asla tutamayıp, deli gibi anlatmak isteyeceğin bir ana tanıklık et. Kimseye de anlatama. İçinde, tebessümünde öylece kalakalsın tüm hislerin. Bu eşiği de geçtikten sonra insanları umursamamaya başla, seslerini duymadan otur aralarında. Aralarından ayrıldığında tek bir kelime bile kalmasın aklında. Etrafa kulak kesilmişken duyduğun hikayelerle hayallerini birleştir. Bir film çek hatta, sadece senin kafanın içinde var olan bir film.  Eve gel, pencereye çık. Uzaktan sessizce dudakları izle, kelimelere biçim veren dudakları. Yeni filmler çekip, izle. Nefes almaktan başka her şeyi de unut o an. Sokaklarca topladığı hikayeleri sana sunacak kadar cömert rüzgara erişirsin o zaman.

İşte o an ilk kez yalnız olmadığını hissedersin. Tek kişilik bir yalnız olmama hali.  Sonrası iki kişilik hiçbir yaşam biçiminin erişemediği hafiflik mertebesi.  Pencerenin önünde kim olduğunu unuttuğun o an yanarsa bir ateş yanar dudaklarının ucunda, şeytan tüyün de varsa denizle gökyüzü yekvücut olur ufukta.  Dirilirsin, hikayeler koşarak geldikçe hayallerin şaha kalkar.  Dirilirsin. Tekrar ölemezsin. Hikayelerin var oldukça ölemezsin.

Aman diyeyim yeniden ölmeyesin!


Ölmemek üzere…

No comments: