13.11.2016-19:20/İstanbul
Yirmi altıncı mektubumu, yirmi altıncı yaşıma yeni veda etmişken yazıyorum.
İlk intihar mektubumdan bu yana bir yıl, yedi ay, yirmi gün geçti. Ve ben yirmi
altıncı kez akıl sağlığımı korumak için
masanın başında, kendimle baş başa oturuyorum. Harfler tek arkadaşım
oluyor. Kelimelerden medet umuyorum. Yazamadığım intihar mektuplarını bir bir
aklımdan geçiriyorum. Her defasında
yazsaydım yüzlerce mektup olur muydu? Yirmi altı yılın yaklaşık yüzde altılık
bir kısmında aynı düşünceye kapılıp bu kadar mektup yazdıysam, yirmi altı yılda
kaç kez bu düşüncenin pençesinden kurtulmuşum? Kurtulmuş muyum? Kurtulduğumu
sanırken en büyük kötülüğü mü yapmışım kendime?
Sevgili okuyucu
Kapım çalınıyor. Kapım durmaksızın çalınıyor. Kapımı çalıyorlar. Kapımı
durmaksızın açmıyorum. Duymazdan gelip, bu satırları yazmaya devam
ediyorum. O adamı hayal ediyorum, kapısını yıllar önce açan o adamı. Kapı
dışarı etmeye çalışıyor onları. Kapı çalmaya devam ediyor. Adam, kapı
dışarı etmeye uğraşıyor, adam kapı dışarı edemiyor. Pat! Pat! O kapı
açılacak, istesem de istemesem de. Şarkı söylüyorum, ele geçirilmeden
önce son kez kendi sesimi duymak istiyorum.
Korkmuyorum sayın okuyucu. Korkuyorum sayın okuyucu, fakat kendim için
değil. Senin için korkuyorum; çünkü sen benim için endişelenmeye başlayacaksın.
Bağırışlarımı duymayacak; kapılarımı
kırıp beni ele geçiren, beynimi kemirenleri asla göremeyeceksin. Aklının
ucundan bile geçmeyecekler.
Sesler yönetecek zihnimi, hala kapıdan içeri almamakta direndiğim sesler.
Saniyeden bile kısa bir zamanda aynı bedene başka bir zihin hükmedecek. “İki
farklı insanla konuşuyorum sanki.” cümlesini duymak başta acı verse de,
kontrolü kaybettiğimi yüzüme vuran bu cümle kulaklarımda eriyecek. Her şey başa
dönecek. Olmadık bir anda kontrolü yeniden kaybedeceğim. Yorulmaya
başlayacağım. Onca yolu defalarca gidip gelecek ve bunu o kadar hızlı yapacağım
ki sen uçlarda gezindiğimi sanacaksın.
Oysaki her şey ince ince düşünülecek: İki ayrı zihin kendisine iki ayrı yol
seçecek. İki ayrı zihne mahkum edilen tek bir dil . Söyleyeceklerini bilincin
süzgecinden geçirmeyecek. Bilir ki süzgeçten
geçirmeye kalkarsa, diğer zihin zaman kaybetmeden içindekileri dile getirecek.
Sırayla ne varsa ortaya dökecek.
Bense hayatımın en mutlu anlarıyla
buluşacak, tanrı olduğum birkaç metrekarelik bir evrene hükmedeceğim.
Evrenime hoş geldin sayın okuyucu!
Ölmemek üzere...
No comments:
Post a Comment